28 Şubat 2011 Pazartesi

Tünellerimiz birleşti (Thenia/Tizi-Ouzou Projesi Naciria Tüneli)


Dün özel bir gündü bizler için. Onbir aydır canla başla çalıştığımız Nasiria tüneli'nin doğu ve batı portalleri, eğlenceli bir törenle birleşti. Koşturmacamız erken saatlerde başlamıştı. Saat 10.00 civarında tünele indik. O kadar kalabalıktı ki. Ben bu duyguyu daha evvel de yaşamıştım Bouira'da yaptığımız tünelde. Ama o zaman ben de işin içine dahil değildim. Uzaktan izleyiciydim. Şimdi bir parça da olsa burası için birşeyler yapmış olma hissi daha da özel yapıyor içinde bulunduğum durumu. Ne de olsa bizler şu anda tarihe tanıklık ediyoruz. Bu tünellerde izlerimiz var. Çocuk büyütür gibi büyütüyor geliştiriyor ilerletiyoruz aşamalarını. Ben bunları hissediyorsam bizzat ilgilenen eşim kimbilir nasıl mutludur. Diğer herkesin de gözlerindeki ışığı ve kocaman gülümsemeleriyle yüzlerinin aldığı hali görmeliydiniz. Herkes bu işi kıza zamanda ve kazasız belasız başarmış olmanın sevincini üzerinde taşıyordu.


Güzel bir tören olması için elimizden geleni yaptık. Yerel çalgıcılar geldiler. Gayet de güzel çaldılar. Son derece de sempatiklerdi. Danslar edildi, hep bir ağızdan sevinç çığlıkları ve sloganlar atıldı. Tabi bol bol da fotoğraf çekildi. Bir tane profesyonel fotoğrafçı bir de kameraman vardı bende epey fotoğraf çektim Özgünce dergisi için. Tünel ağzında başladı eğlenceler, sofralar kuruldu. Daha sonra sembolik olarak delme işleminin yapılacağı yere doğru ilerledik kocaman bir kalabalıkla. Benim en çok sevdiğim kısım da burasıydı işte. En önde ilerledim ve arkama baktığımda kocaman kalabalık tünelin içinde bana doğru geliyordu. Bir yandan da müzik çalmaya devam ediyordu. Birleşmenin olduğu o an, karşıdan ışık görüldüğünde herkes sevinç çığlıkları attı yeniden hep bir ağızdan. Sonra kurban kesildi. Ama gülümsemeler hep devam etti gün boyunca.


Hava da şansımıza çok güzeldi. Bütün işler bitip de topluca yemek kısmına geçildiğinde yağmur atıştırmaya başladı. Bugüne özel harika bir döner hazırlamışlardı. Onun kokusuyla mest oldu, lezzetiyle de kendimizden geçtik. Yani anlayacağınız günümüz çabucak sona erdi ama çok eğlenceli ve gurur vericiydi. Şimdi sizi dünden fotoğraflarla başbaşa bırakacağım..


 Eşimle ben gururla poz verdik objektiflere. Bu mutluluğu onunla paylaşmak ayrıca güzel birşey benim için.

 Burada da ofisteki bayan çalışma arkadaşlarım ve görevli personelle birlikte poz verdik. 

Bu amcanın ifadesi beni çok etkiledi. Çok sempatikti, güleryüzlüydü ama gözleri puslu bakıyordu sanki. Yılların yükü üzerindeydi belli ki. Keşke ismini sorsaydım diye çok düşündüm ama telaştan aklıma gelmedi. Sizinle paylaşmak isterdim oysa..



Bu da Cezayir'lilerin zurnası. Üzerinde çiçek işlemesi ve ve kenarlarında da zincirle sarkan bir takım aparatlar vardı. Ben çok beğendim. Orjinaldi sarkaçlarıyla ve tabi çıkarttığı sesle.

Bu da muhteşem lezzetli dönerimiz. Özenle hazırlayan arkadaşımız da Kenan..Bizi doyuruyor, bize bakıyor, aç bırakmıyor sağolsun :)


Bu da düne dair güzel bir hatıra fotoğrafı oldu. Bundan sonra herşeyin daha güzel olması ümidiyle..Hepinize kocaman sevgiler Cezayir'den...

26 Şubat 2011 Cumartesi

Ev zamanı

Daha evvelki yazılarımda yazdığım gibi burada iki haftada bir cuma günü; tatil günümüz. Neredeyse onbeş gündür kampta kalıyorduk, eve gitmemiştik. Perşembe akşamı kamptan çıkıp önce Alger'e gittik. Arabayla uzun yol gitmeyi unutmuşum resmen, midem bulandı, bitmek bilmedi sanki yol. Hatta yolları da unutmuşuz döneceğimiz yeri kaçırdık.Mecburen havaalanına girip oradan dönüş yapmak zorunda kaldık. Tabi delice güldük halimize. Havaalanına giriyoruz diye bagajı açtırdılar, girişte komik bir miktar olsa da ücret ödedik, sonra arabaların ilerlemesi için sıra bekledik. Komikti. Daha evvel hiç nedensiz bir şekilde havaalanına girmemiştik herhalde. Bu sadece bir yanlışlıktı. Ama eğlendik. 

Daha sonra artık uğrak yerimiz olan Bab-Ezzouar alışveriş merkezine gittik. Zaten fazla da alternatifimiz yok birçok şeyi bir arada bulmak istediğimiz için. Cumaları çok kalabalık olduğu için perşembe'den gitmek daha akıllıcaydı. Yalnız bu sefer biraz geç çıktığımız için ofisten Alger'e de geç vardık bu yüzden çok fazla dolaşamadık. Eşimin kardeşi Can'da geldi yanımıza. Onu da gördük çok sevindik. Önce yemek yedik bir İtalyan restoranında. Ama inanamazsınız italyan lokantası demeye bin şahit lazım. Masanın üzerindeki örtüler bile sanki alelade bir köfteciye gelmiş izlenimi veriyordu insana. Ben makarna yedim tabi her zamanki gibi. O da harika değildi ama benim gibi bir makarna canavarı için iyiydi. (Fotoğraf makinamı yanıma almamıştım malesef size gösteremiyorum bu yüzden). Eşim de pizzasını pek beğenmemiş. Ama ana yemekten evvel kızarmış mozarella peyniri yedik ki şahaneydi. Ondan 5 porsiyon daha yiyebilirdim herhalde :)

Yine biraz dolaştıktan sonra sıcak çikolata içmek için alışveriş merkezinin kafeteryasında oturduk. Çikolatalar geldi ama sıcak değildi. Anında bitti tabi. Biz gene eğlenmeye devam ettik. Nasılsa bu uzun zamandır ilk çıkışımızdı; bu yüzden hiçbir şey sinirimizi bozamazdı. Olumsuzlukları da gülerek karşıladık. Epey oturduk sohbet ettik. Eve vardığımızda saat epeyce geçti. 

Eve ilk vardığımızda benim o gülümseyen halimden eser kalmadı çünkü ev bildiğin kutup gibiydi. Nasıl soğuk anlatamam. Eee tabi doğalgaz sobası yanmıyor. Resmen on kat giyinip yattık. Yine de sabah evimde yatmış olmanın verdiği güzellikle uyandım. Kahvaltıyı epey geç yaptık. Can da geldi. Birlikte güzel bir kahvaltı yaptık sohbet ettik. Evimizde ısındı tabi bu arada. Yine de böyle uzun zaman sonra eve gitmek öyle tuhaf geldi ki. İlk başta hiç gitmek istememiştim eve çünkü resmen ev fikrinden soğudum yaşadığımız olaylar yüzünden. Sonra kavuşunca bir tepki verdim ona sanki onun suçuymuş gibi. Halbuki o sadece bir ev.  Sonra eskisi gibi sarıldık birbirimize. Evim ona gülünce; bana tüm sıcaklığını gösterdi. Tabi sonrasında onu temizlemem şartıyla. Böylece miguellik günlerine geri dönüş yaptım hemencik. Bir rüyadan uyanmak gibi çabuk oldu. Çamaşır yıkamakla başladım. Ellerim hala çamaşır suyu kokuyor. Zaten bütün gece kokudan uyuyamadım. Cuma gecesi evde kalmadık. Kampa geri döndük. Bırakıp gelmek zor oldu o temiz ve güzel haliyle evimi. Dört bavul falan yaptım bu sefer her halde gelirken. Giymek istediğim tüm eşyalarımı aldım. Birkaç tane de ıvır zıvır. İnsan yanına almadığı şeyler için bu kadar mı üzülür. Herşeyimi orada bırakmaktan nefret ediyorum. Tabaklarımı, kaselerimi, fırınımı, kahve kupalarımı, baykuşlu tepsimi, çalışma odamdaki eşyalarımı kullanmayı özledim. Bu durumdan fena halde sıkıldım. Ya burda olmak ya da orada kalmak istiyorum. Birinden biri artık kesinleşsin lütfen. Böyle belirsiz yaşamak, ikiye bölünmek, nereye ait olduğunu bilmemek inanılmaz yorucu ve yıkıcı. Siz siz olun evinizin, eşyalarınızın kıymetini bilin. İçinde yaşayınca anlaşılmıyor ama kaybedince çok iyi dank ediyor.

Şimdi burada bize ev yapılıyor yani kampta. Şu anda kaldığımız misafirhanenin arka tarafına. Sanırım 25 metrekare olacak toplamda. Nasıl olacağını bittiğinde net bir şekilde göreceğiz; henüz yapım aşamasında. Tuğlaları örüldü. Daha bir aylık işi var gibi duruyor. Yalnız görünüşü itibariyle öyle minik ki- tabi bitince nasıl olur bilemiyorum- içine nasıl sığacağız allah bilir. Yatak odasına sanırım sadece bir tane yatak sığar. Mutfak bir tek tezgahtan oluşacak muhtemelen, kutu gibi de bir koltuk koyabilecek kadar oturma odası var. Tabi bir de banyo. Umarım şu anda göründüğünden daha büyük ve kullanışlı olur bitince. Umarım yatak odama gardrop sığar, kıyafetlerimizi salona koymak zorunda kalmayız. Ama en büyük umudum şu geliş gidiş probleminin bir an evvel halledilmesi ve güzelce evimize gidebilmemiz. Anlayacağınız bu ara ben hep umuyorum....

24 Şubat 2011 Perşembe

Pamuk prenses

Çocuk zamanlarınızdan tanıdık bir masalı hatırladınız belki başlığı ilk gördüğünüzde. Ben de yazarken anılsadım aslında eski masalları. En sevdiklerim bir bir geçtiler gözümün önünden. Ama benim yumuş kedimden bahsedeceğim size yine. Onu nasıl sevdiğimi, nasıl özlediğimi anlatacağım. 

Pamuğumun evimize ilk gelişini hiç unutamam. Bilmezdim o zamanlar bir kediyi bu kadar sevebileceğimi. Hatta bir kedinin insana yalnızlıklarında nasıl eşlik ettiğini, evin içinde olmasının insana nasıl mutluluk verdiğini bilmezdim. Onu alıp getirdiğimizde küçüktü daha ama minicik değildi. Karton bir kutuda kucağımda getirdim onu arabada. Korkarak her miyavladığında sakinleştirmeye çalışarak. Anlamalıydım aslında o an onu sevmeye başladığımı. Öyle güzel günlerimiz oldu ki birlikte hangi birini anlatsam ki maceralarımızla upuzun sayfalar dolar. 

İnanamadığım kadar sıcak kanlı bir kedi charlotte. Küçükken beni bir dakika ayakta durdurmaz hep oturmamı isterdi ki kendine kucağıma yatabilsin. İlk zamanları hep benimle uyuyarak geçti zaten gün içinde. Ben mutfaktayken o mutfak koltuğuna oturur bekler, tuvaletteyken kapıda bekler, dolaşırken de yanımda yürürdü. Ara ara çok kızdırdığı zamanlar oldu beni ama onlar çok sonraları. Yeşil gözleriyle masum bakışını fırlattığı an hepsi uçup gidiyordu zaten.

Hamile kaldığında koca göbeğiyle ve uyuşuk tavırlarıyla beni hep güldürdü. Sonra bebişler doğurdu onları büyütürken yine bir ilki yaşattı bana. Şimdi yine hamile. O heyecan dolu anlara geri döneceğim için mutluyum. Bebekleri emerken izlemek, büyüdüklerinde yürüme savaşlarına tanık olmak ve türlü yaramazlıklarıyla eğlenmek için sabırsızlanıyorum. 


Burada da yine tipik bakışlarını atıyor bana. Artık onun dilinden pek de güzel anlıyorum. Dalıp gitmeleri de boşuna değil hani. Bir zamanlar sıcacık evdeydim şimdi bakın halime diyordur eminim içinden..

Kamptaki misafirhanede çektim bunu geçenlerde sıcağı bulmuş ve sızmış hali. Sağdakindeyse tipik yalanma durumları..

Bakmayın böyle miyavladığına onun tribi niye makinayla uğraşıyorum da onla oynamıyorum onu sevmiyorum diye..
Dost edasıyla başını bana yaslaması yok mu işte o zaman anlatamam içimdeki huzuru. Bir de mest oluşu var tabiki sağdaki fotoğraftaki gibi. Tek göz daima kapalı :)


Etrafı kesmesi zaten meşhur. Nerden çııt çıksa hemen gözler orada. Bir de masum bekliyordu ki mamasının başında sanki bir anda hepsini yemeyeyim de sonraya kalsın mı acaba diye düşünüyor gibi...

Hamile olduğunu bilmeden yıkadık geçenlerde. O zaman daha karnı şişmemişti. Pamuk gibi olmuştu. Öyle bir iki gece bizimle kaldı. Koyun koyuna yattık. Hatta uyku sersemi gece yataktan bile düştü. Gecenin 3ünde kahkahalar attırdı bana şaşkın tavrıyla. Şimdilerde yine pis mi pis oldu. O yüzden yanımıza almıyoruz. Ama arada gene kıyamayıp eve alıp elimle mama yediriyorum kızıma. Zaten dışardayken miyavladığında benim içerdeki halimi görün bir de nasıl vicdanım sızlıyor anlatamam. 

Geçenlerde birlikte yattığımızda sabaha karşı çok ses çıkarttı eşim de ittirdi bunu. Sonra hamile olduğunu da anlayınca bir hafta vicdan azabı çekti. O da pek bellli etmese de charlotte'u çok seviyor ben biliyorum. Zaten onların aralarındaki aşk başka. Bu sıra pis olduğundan fazla samimi olamıyorlar sadece. Ben pis temiz dinlemiyorum valla. Dayanamayıp oynuyor, bebişlere de sevgimi yolluyorum. Hem de arada anlamaya çalışıyorum bu sefer kaç tane acaba diye. Sanki bana dört tane gibi geliyor. Bakalım göreceğiz tahminim doğru çıkacak mı acaba..

Dışarıda olduğunda bir şekilde yanıma dönmesine bayılıyorum. Beni unutmuyor geliyor diye seviniyorum. Bazen bu olayları izlerken düşünüyorum biz de dönmek zorunda kalırsak onu bırakamam herhalde diye. Tuttuğum gibi getiririm yanımda. Nasıl kıyar da bırakırım ben pamuğuma. İnşallah bebekler de yine sağlıklı doğsunlar da benim prensesim de iyi olsun da o zaman en mutlu benim işte..

Charlotte ile bu harika deneyimleri yaşadığım için ilerde çocuğuma bir kedi almayı düşünüyorum kesinlikler. Hatta kedisi olmayanların nasıl hissettiklerini anlayamıyorum. Herkes bu duyguyu tatmalı diyorum. Ben geç tattım ama tadına çabuk vardım. Bir canlıyı sevmek hele bu bir kedi olursa hayattaki en güzel şeylerden biri. Bence kesinlikle tereddüt etmeyin derim düşünenler varsa yazımı okurken. Bakması zor derler hep ama insan ne zor sınavlar veriyor hayatta, sevgi yumağı bir kediye mi bakamayacak..Tüyü kaçar diye de tereddütle yaklaşmıyorum tabi duyduğumuz böyle olaylar var umarım bizim başımıza gelmez. Ama kedimin aşıları herşeyi var. Yenileri de bu ara yaptırmamız lazım. Hayatta nelerden tam anlamıyla kendimizi koruyabiliyoruz ki zaten düşününce. Günümüzde herşey bir tuhaf, tehlikeli ve belirsiz zaten yeterince. O yüzden bu tip küçük mutlulukların tadını çıkartmakta fayda var benden söylemesi...

23 Şubat 2011 Çarşamba

Kelimeler, sokaklar ve insanlar...

Başlık krizi yaşadım yine ufak bir parça. Akılda yazacak çok şey olunca insan başlığı hangisiyle ilişkilendirsin bilemiyorum. Birine daha ağırlık verse sanki öbürü küser gibi geliyor. Aslında saçma bir şey tabi, ilk bakışta öyle görünüyor ama kelimeler de küser insana kaşların küstüğü gibi. Annem hep derdi ve tabi teyzem de kaşlarımı ince aldığım zamanlarda küser sonra çıkmaz bir daha derlerdi. Hep küsmesinler bana diye düşünürüm içimden. Kelimelerde küserler sahibine. Hoş onların sahipleri yoktur herkes için vardır onlar. Ama yeteri kadar üstlerine düşüp ilgi göstermediğinizde bir de bakarsınız gelmez uğramaz olurlar. Düşünürsün düşünürsün ama bir türlü yerleştiremezsin onları yerlerine. Bu sıralar benim kelimelerim de bana küstüler sanki. Yazmam gereken bir yazı var hem de uzun zamandır. Bir türlü başlayıp da yazamıyorum. Genelde yoğunlaşırsam bir çırpıda yazıveririm aslında. Neredeyse Türkiye'de olduğum zamandan beri yazamıyorum o yazmam gereken yazıyı. Geçenlerde başladım ama üç satır sonra elimden kayıp gittiler yine. Hani yaz da değil ki havailik yapsınlar. Bu mevsimde son derece ciddi olur kelimeler. Güm güm otururlar sayfadaki yerlerine, böyle dayılanarak hatta birbirlerine. Benimkiler naz mı yapıyorlar bana nedir güneş yağmur dinlemiyor en derinlerime saklanıveriyorlar. 

Blog yazmak harika ve yanında bir sürü güzellik de getiriyor insana. Ama bir o kadar da zor. Yazmadın mı vicdan yapıyorsun, bir sorumluluk oluyor üzerinde. Geceleri bazen ne yazsam diye düşünürken buluyorum kendimi. Sonra bırak kendini yazarsın diyorum takılıp kalıyoruz bir yerde öylecene. 

Canımın sıkkınlığını ve içimdeki bu kasveti alsın diye kendi kendime icatlar yapıyorum. Şimdilerde hala ne olduğunu bilmediğim birşey örmekteyim. Eşime atkı olarak başlandı ama örgü motifi çok zorladığı için beni devamı düz sıra olarak devam ediyor. Örgü kısımlarına da düğmeler dikip baykuş motifi gibi yapmak istiyorum bir blogda rastgelmiştim. Sonra ofisimde her geçen gün kalabalıklaşıyor. Minik bir kuş kondurdum geçenlerde. Konduğu yer de kendi gibi minik bir ev. Baktıkça huzur buluyorum. Daha neler neler koymak istiyorum dört bir yana. Ofisteki arkadaşım sen yakında dolap raflarına da danteller örersin diyor. Düşünüyorum da kendi ofisim olsa neler neler yapmazdım ki..


İşte duvarımdaki misafir kuş. Duvarlar pütürlü olduğu için biraz kabarıklıklar oldu. Çok yakın çektiğim için belli oldu aslında. Yoksa uzaktan bakıldığında hiç böyle görünmüyor. Yapışkanlı kağıtlar almıştım bir Alger gezmesinde Uno'dan. Bir tane küçük defter ve içinde renkli kağıtlar var. Keşke birkaç adet alsaymışım diye pişmanım. Kullanmaya kıyamıyorum. Bu hafta tatilimizde gidebilirsek bulursam birkaç tane alacağım. Hem fiyatı da inanılmaz uygun. Türkiye'de bunu almaya kalksanız kimbilir ne kadar derler :)

Bu hafta tatilimizde dışarı çıkmak için sabırsızlanıyorum. Zira artık darallar gitmek bilmiyor. 15 gündür şantiyede hapis hayatı yaşıyoruz resmen. Neyse ki işçilerle sorunlar halloldu da rutin olmamak kaydıyla arada bir çıkabiliyoruz. Şu anda hala evimize gitmemiz yasak zaten. Bakanlık yazı yazmış tüm şantiyelere yabancılar seyir halinde olamaz şantiyedeki ikamet alanında kalacaklar diye. Tabi riskli bölgelerde. Bizim burası da riskli bölge sayılıyormuş. Ya da bize bunu söyleyenin ciddi bir sıkıntısı var. Anlayan anladı demek istediğimi..


Bu fotoğraf da çakma değil kesinlikle. Cep telefonumla çektiğim için biraz bozuk. Dün akşam yemeğe çıkarken bizi karşılayan manzaraydı kapıyı açtığımızda. Sanki birisi bulutlarla oynamış, fırça darbeleriyle onları şekillendirmeye çalışmış gibiydi aynı. Yanımda büyük makinam olmadığı için hemen cep telime sarıldım. Sonuç bu. 

Şu anda hala Cezayir'de kötü bir durum yok. Öğrenci yürüyüşleri devam ediyormuş başkentte. Bir de gazete de çıkan habere göre Bouteflika olağanüstü hal durumunu kaldırdığını bildirmiş. Bu güzel bir gelişme. Umarım olağanüstü hal kalktı diye daha da rahatlayıp azıtmazlar. Libya'daki haberleri üzüntü ve şaşkınlıkla okuyorum. Hala bir şey yapılamamasına hayret ediyorum. Bundan kastım oradaki Türkleri evlerine getirmek. Yılmaz Özdil yine harika bir şekilde değinmiş bu konuya. Okumanızı tavsiye ederim. Okuyun ki memleketimizin halini bir daha düşünün, görün..

19 Şubat 2011 Cumartesi

İyiki Doğdun Annecim

Benim pamuk annem, duygusal annem, sevimli annem, çılgın annem, anlayışlı annem, sıcakkanlı annem, masum annem, hamarat annem............

Seni ben çok seviyorum bir taneciğim. İyiki doğurmuş seni ananeeemmmm:) Ben de iyiki senin kızın olmuşum. Maşallah benim anneme..Etrafımdaki ilişkilere ve kişilere bakıyorum da ne kadar şanslıyım onu görüyorum. İyiki varsınız zuzularım benim..

Yeni yaşın kutlu olsun. Mutlu olalım daha upuzuuun seneler hepbirlikte..Herşey gönlünce olsun, dileklerin gerçek olsun..

Sana sevgim sonsuz zuzucum, tombilim..Daha çok yazmıyorum ki nazar değmesin heehe:) Anladın sen...Muckss öpüyorum yanaklarından kocaman..

14 Şubat 2011 Pazartesi

Sevgililer gününün kararsız kazım modeli


Bu sabah yağmurlu, soğuk, kasvetli ve sessiz bir güne uyandık. Nasıl da değişiverdi hemen. Anlayamadık. O kadar da ince giyinmiştim oysa. Hani hemen de girmiştim o güzel havaların moduna. İşte insanın hevesinin kursağında kalmasının en güzel örneği. Sen misin şubatı ayının ortasında yaz hayali kuran! Al işte!

Ofiste yine sessizlik hakim bugün. Aslında daha mı iyidir nedir. Full konsantre, verimli bir zaman dilimin oluyor en kocamanından. Yine yollar kapalı olduğu için çalışanların servis aracı geri dönmüş. Ne zor bir şey aslında. Sen o sıcacık yatağından kalk, gel buralara kadar kaç saat ve sonra yeniden geri dön. Hani tatil değil ki tam manasıyla. Evinden çıkmışsın bir kere. Yine de dönmek güzeldir ama bir o kadar da can sıkıcı. Ben yataktan kalkmamayı tercih ederim, gidip dönmektense yeniden.

Şu anda toplantılar devam ediyor. Yeni sendika görevlisi içilerin isteklerini anlatıyor. Bakalım ne olacak toplantının sonucunda. Hareretli oluyor yine, sesler geliyor, sessizliğin içinde yüksek yüksek..

Bugün Sevgililer Günü ayrıca. Ne gün ama! Yorumsuz kalıyorum bu gün hakkında. İçimden birşey demek gelmiyor bugün. Hani ben evlendim ya artık sevgili değilim kimseyle işin aslı bu, bu benim günüm değil gibi geliyor. Bir yandan da tuhaf bir istek duyuyorum kutlamak, güne özenmek, hediyeler almak için. Oysa sadece maddi bir şey olduğunu düşünüyorum bu günün, daha çok para kazanmak, daha çok harcamak, daha çok duygu sömürüsü üzerine hazırlanan. Öyle romantik gelmiyor, bir nevi aptallık sanki inanmak. Ama yine de kanıyorum kırmızının büyüsüne. Bardağıma bakıyorum kırmızı, yapıştırıcı bantın kendisi kırmızı, dosyalar kırmızı, inadına bağırıyor bugün sevgililer günü işte kutla haydi diye. Aslında Türkiye'de olsam daha çok isterdim belki kutlamayı. Özellikle kırmızı şarap, rokfor soslu et ve kapkalın makarnalardan yemeyi isterdim bir de bolca yeşillik hatta haşlanmış sebze. Böyle bir menü olunca insan herşeyi kutlayabilir sanırım :):)

Burada ortam ve gün değişmiyor ya belki de onun için isteksiz oluyor insan. Türkiye'de şimdi her yer güllerle doludur, insanların suratında salakça bir gülümseme. Ama haklılar. Bunca olan bitenin ortasında minik bir mutluluk tanesi aslında bugün.. Hani küçük mutlulukların tadını almak var ya yaşamayı güzel kılacak. Ne çıkar ki kutlamaktan! Ne kaybeder insan yaşlı da olsa, evli de olsa, çocuklu da olsa sevgililer gününü kutlamakla. Babam kutladı mesela beni bugün. Sevgililer günün kutlu olsun diye. Çok mutlu oldum. Bende onun sevgilisiyim, sevgili kızıyım ne de olsa. Sonra kız arkadaşlarım da kutluyorlar. Hatta Melda ile yemeğe bile çıkmışlığımız vardır kutlama amaçlı, sevgilimiz olmadığı zamanlarda ya da uzakta olduklarında. Bu yeni coca cola reklamındaki gibi aslında belki de; istedikten sonra çok şey var kutlanacak. Bu da onlardan biri olsun varsın! 

Bir sürü gün daha olsa aslında. Kutlamaktan imanımız gevrese:) her gün ne kadar şanslı olduğumuzu bilip kadeh kaldırsak, kutlasak; iyiki sağlıklıyız desek kutlasak, iyiki sevmişim desek, kutlasak!!!! Hatta bir gün olsa kutlamalar günü. O gün insan her istediği şeyi kutlayabilse ama aynı anda tüm dünyayla!

Kararsız kaldığım zamanlarda annem böyle der bana "Kararsız Kazım". Aynı; Sağır Hasanların Hayriye, Sıçan Ahmet, oldu canım Lebron James gibi :) Bunların hepsi de ayrı bir blog  yazısına konu olur o yüzden yazmıyorum. Bilenler bilir. Bilmeyenlere de yakında anlatacağım..

O zaman hadi bakalım: KOCACIM, ANNECİM, BABACIM, TEYZECİM, DEDECİM, AMCACIM, HALACIM, ABİCİM, ABLACIM, TÜM ARKADAŞLARIM VE HATIRLAYAMADIKLARIM;
SEVGİLİLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN....

13 Şubat 2011 Pazar

Cezayir'de halk yürüyüşü ve güncel haberler (Manifestations en Algérie)(La marche en Algérie),

Merhaba herkese;

Bugün yine güneşli ve güzel bir güne uyandık. Sizin için güzel bir pazar gününe, bizim içinse haftanın ikinci çalışma gününe. İki gündür öyle güzel ki havalar. Yazdan kalmış gibi adeta. Bugün ofiste Cezayirli çalışanların hiçbiri yok. Grev nedeniyle yolları kapattıkları için işe gelememişler. Ama bu grevin yürüyüş ile bir ilgisi yok. Bu tamamen işçi sendikasıyla yapılacak toplantı için bir grev. Tünelin bitmesine 16 metre kalmışken sendikaları değiştiği için ve önceden kabul edilen koşulları, verilen kararları kabul etmedikleri için değişmesini istiyorlar. Bu yüzden de şantiyeye gelen yolları kapatıp içeri kimseyi almıyorlar. Biz kampta kaldığımız için sorun olmuyor. Daha evvel olduğu gibi evden geliyor olsaydık muhtemelen geri dönerdik. Ki böyle bir durumu önceden de yaşadığımız için biliyoruz. Genelde çok uzun sürmüyordu ama bu sefer henüz toplantı sonuca ulaşmadığı için uzun sürdü. Şu anda hala toplantı var. Bittiğinde yolları açarlar diye düşünüyorum.

Dün de Alger merkezde uzun zamandır konuşulan gösteri gerçekleşti. Tunus ve Mısır'a oranlar çok daha az kişi katıldı bu yürüyüşe. Bildiğim ve okuduğum kadarıyla 2000 kişi. Ayrıca Oran şehrinde ve başka birkaç şehirde de yürüyüş yapılmış. Zaten detaylı haberleri aşağıdaki linklerde bulabilirsiniz. Alger merkezde yürüyüş yasak olduğu için bir arbede çıkacağını tahmin ediyorduk nitekim öyle de oldu. Kimi gazeteye göre 45 kimine göre ise 400 kişi gözaltına alınmı. Ama tam olarak rakamı bilemiyorum. Halk Tunus ve Mısır da olduğu gibi burada da Bouteflika gitmeden durmayacağız sloganları atmışlar. Yalnız bugün ortalık sakinmiş. Her yerde polis olmasına rağmen yollarda bir tane bile insan yokmuş. Sanırım dünkü müdehaleden sonra sindiler..Takibinde yeni şeyler yaşanır mı bilemiyoruz tabi bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz..


Haberler'e bu linklerden ulaşabilirsiniz:

http://www.elwatan.com/
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/17009778.asp?gid=200
http://proje.hurriyet.com.tr/bbcnews/bbcview.aspx?HaberID=8995348&habertip=planet
http://www.milliyet.com.tr/ohal-kalkacak-vaadi-ofkeyi-dindiremedi/dunya/haberdetay/13.02.2011/1351716/default.htm
http://www.milliyet.com.tr/isyan-atesi-cezayir-ve-yemen-e-sicradi/dunya/sondakika/12.02.2011/1351484/default.htm?ref=haberici

Bunlar da internetten bulduğum bazı haber sitelerinden derlediğim fotoğraflar. Zaten kaynakların üzerlerinde de belirtiliyor.




















 Diğer videolar bakmak isterseniz:

http://www.youtube.com/watch?v=QT974eEgWPs
http://www.youtube.com/watch?v=PZiO6oiM7wA
http://www.youtube.com/watch?v=_HZycpEK_gE
http://www.youtube.com/watch?v=kd0lXTLw8-w

6 Şubat 2011 Pazar

Cezayir

Cezayir'de bizim için çalışma günü olan güzelim pazar günündeyiz yine. Hava bugün oldukça güzel. Soğuklar bir nebze de olsa gitti sanki. Buranın havasına akıl erdirmek oldukça güç aslında. Her yer yemyeşil oldu bile. Tam; yaz'ı müjdeliyor bize. Papatyalar deli deli açmışlar, hele o mor minik çiçekler yok mu? Diyorsunuz ki içinizden 'yarın tişört ve ince bir hırkayla çıkabilirim'. Tabi öyle olmuyor. Yine de bunu düşündürmesi bile güzel. Nisan yağmurlarına kadar böyle gitse o bile yeter. Yoksa biliyorum ki nisanda yağmurlar başladı mı iki hafta aralıksız devam edebiliyor.

Dün Tizi-Ouzou'ya gittik. Evimize. Şoför işi dolayısıyla gidiyordu biz de evden birkaç şey almak için çıktı.k O hissi nasıl anlatır ki insan! Sokaklar, insanlar, arabalar.. Her yerde hayat devam ediyor. Sanki sadece bizde eski kasetler gibi sarıp duruyor. O yolda olma halini, o sokaklarda havayı solumayı nasıl da özlemişiz. Tüm o eski şikayetlerimiz uçtu gitti ve o günler ne güzelmiş dedik içimizden. Fransızca kursuna gidiyorduk, alışverişe gidiyorduk, etrafı tanıyorduk, dolaşıyorduk caddelerde. Hele o mini mini ama karmaşık dükkanlara girmek nasıl da eğlenceli bir hal aliyordu, verdiği eziyetin yanında :) Çünkü herşey o kadar karmaşık ki oralarda aslında. İnsan aptallaşıyor içeri adım attığında. Ama bir o kadar da çekici. Herşey küçük yıldız ışıkları gibi parlıyor, hani şu çizgi filmlerde olduğu gibi..Dokular o kadar enteresan ki..

Bugünlerde tabi insanlarda bir sessizlik ve durma hali var aynı zamanda. Ya da bana öyle geliyor. Aslında çok bilinçsiz olduklarını düşünüyorum. Şu anda her yerde karışıklık varken, ve burada da yeniden alevlenmeler olması beklenirken, son derece durgun gibiler, olaylara inatla. Ofisteki Cezayirliler bile o kadar az konuşuyorlar ki bu konuda, biz sanki onlardan daha fazla tedirginlik duyuyor ve düşünüyoruz.

Başkent Cezayir'de muhalefet liderleri, insan hakları grupları, sendikalar, öğrenciler ve işsizlerin katılacağı büyük bir hükümet karşıtı gösteri yapılması planlanıyor şubatın 12 sinde . Muhalefet hükümetten, 1992'den beri yürürlükte olan olağanüstü hali ve yeni siyasi partilere getirilen yasağı kaldırmasını, daha şeffaf olmasını istiyor. Başbakan Yardımcısı Nurettin Yezid Zerhuni, gazetecilere yaptığı açıklamada, tertipçilere gösterinin "resmi olarak yasaklandığını" hatırlatarak, "Bu yürüyüş için çağrıda bulunanlar, verilecek zararın ve kontrolden çıkacak şeylerin sorumluluğunu almalıdır" diyor. Zerhuni, hükümetin olağanüstü hali kaldırma planının olmadığını da vurguluyor fakat yeni açıklamalarda Bouteflika'nın olağanüstü hal durumunun yakın zamanda kaldırılacağını söylediğini okuyoruz. Tuhaf bir durum var pek birbirini tutmayan. Kimi yerlerde bu duruma Cumhurbaşkanı'nın kayıtsız kaldığı hiç tepki vermediği söyleniyor. Aslında daha evvelki yazılarımda da söylemiştim, bu ayaklanmaların bile çıktığına şaşırmıştık biz açıkçası. Hele ki böyle bir yürüyüşün yapılacak olması ve aslında Alger merkez de bu tip yürüyüşlerin yasak olması işleri biraz karıştırıyor. 

Ülkede geçen ay gıda fiyatlarındaki artış protesto edilmişti ve olaylar bu noktada başladı. Olaylarda pek çok kişi yaralanmıştı ve en son bilgime göre 5 kişi kendini yakmıştı..Önümüzdeki günlerde olacak yürüyüş ve protesto da tahminimizce olaylar çıkacak. Yalnız büyüyeceğini sanmıyorum. Umuyorum ki düşündüğümüz gibi olur. Yine de o günlerde Cezayir başkentte bulunanların dikkatli olmalarında fayda var. Yoksa zaten şu günlerde de orada hayat normal seyrinde devam ediyor.

Ben Cezayir haberlerimi güncellemek adına durumu elimden geldiğince sık yazmaya çalışıyorum. Yine duyumlarımızıi okuduğumuz haberleri sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.

Herkese iyi pazarlar...


3 Şubat 2011 Perşembe

Müziğe, özlemeye ve güne dair


Muzicons.com

Bugün hava güneşli burada. Ama sanki yağacak gibi, bulutların gözleri dolu dolu adeta..Herkes kendi telaşında ilerlemeye devam ediyor. Cezayirliler, türkler bir koşturmaca içindeler. Bende yapmam gereken işleri yaptım, maillerimi yolladım şimdi öğlen tatiline girdik yemek yemeğe gitmeden birkaç şey yazayım dedim içimden geldi. Jay jay johanson dinlerdim bir zamanlar çokça. Şimdilerde pek dinlemediğimi farkettim. Özlemişim. En çok da sevdiğim şarkısıdır bu. Yalnız bu albümde takılıp kalmışım. Israrla yenileri dinlemiyorum. Eski bir alışkanlık. Ve o alışkanlığın yanında getirdiği hatıralar da geliyor aklıma ara ara..Kulağımda kulaklığımla denizin kenarında uzaklara daldığım zamanlar. Daha az farkında, daha az kaygılı ve daha az sorumlu olduğum zamanlar. Bazen keşke diyorum o zamanlarda takılı kalsaydı zaman. Özlüyorum sanırım bu ara yine. Yeniden özlemeye başladım bir şeyleri buraya geldiğimden beri ilk defa. Bir işaret mi acaba bilmem ki! Özlemeye başlandı mı bir kez ardı arkası kesilmiyor ki..Önce hatıralar başlıyor gelmeye, sonra daha yakın günlerin özlemleri, sonra eşyalar özleniyor, sonra ev ve sokaklar hatta arkadaşlar, hatırlayamadığın yüzler hatta, sonra yemekler daha sonrada ıvır zıvır herşeyi özlüyor oluyor insan. Özlem aslında virüs gibi. Bir kere girdi mi insanın içine; hemencik yayılan genişleyen. Ben bu süreci olabildiğince uzun tutmaya ve onu kendimden uzak tutmaya çabalıyorum bu ara. Yok diyorum özlemek yok hatta özleme vakit yok, kafamı karıştırıyorum da karıştırıyorum, kendimi meşgul ediyorum ki özlem gelmesin yakınıma..

Acıkmışım farkında olmadan. Şimdi bir an acıktığımı hissettim. Aslında öyle üşeniyorum ki yerimden kalkmaya. Yatmak istiyorum sıcacık yatağımda. Ya da hep böyle uzun uzun yazmak içimdekileri. Allahtan yazacağım birkaç şey var bugün. Dergi için yeni yazıma başlayacağım. Hatta proje için ayrılan kısma ayrı kendi köşeme ayrı yazacağım. Taslakları ve fotoğrafları hazırlamaya başlarım bugün.. Yemekten sonra da bir türk kahvesi yaptım mı tamamdır. O sırada yağmur yağabilir hatta hava da kapatabilir. Çünkü en güzel yazılarımı böyle havalarda yazarım ben hep. Güneş yakar sanki yazdıklarımı da erir gider diye çok yazamam. Bulutlar kalemimin karalığı gibi ilham verir bana, aktıkça akar kelimelerim bembeyaz sayfalarda....Şimdi yemeğe çıkıyorum ne var bakalım bugün yemekte diye heyecanla!

2 Şubat 2011 Çarşamba

Şehrin hayhuyu ve minik mutluluklarım

Henri Salvador dinliyorum. Dışarıdaki rüzgar sanki ben müziği daha iyi duyabileyim diye sessizce esiyor. Yağmurda yok. Ama eminim birazdan başlar. Dört gündür dinmek bilmedi. Burada böyle işte yağmurlar. Bir başladı mı durmak bilmez. Ben başka hiçbir yerde böyle yağmur görmedim ki. Tuhaf bir şehir burası. İnsanı zorla kendine alıştırıyor ama, o tuhaflığın içinde hapsoluyorsunuz. 

Günün kasvetine kapıldım mideme aldırmadan kahvemi içtim höpürdeterek, zira bu ara kahve mideme pek iyi gelmiyor. Yine de vazgeçmem imkansız. Yalnız buradaki kahveler çok ağır ve tabiri caizse zift gibi. Ben Starbucks'ın o aromalı, tatlı ve köpüklü kahvelerini özlüyorum. Sanırım yakınlarda olsa her gün alırdım. Acaba bizim ofisin buralara vermezler mi bi makina, sadece bize özel :):) Bu sefer yanımda gelirken bana onu hatırlatacak bir sürü şey getirdim yalnız her dakika da karşıma çıkması biraz acı vermiyor değil..

 En çok sevdiğim kahve tutacakları. Kartondan yapılmış olsa da ben çok seviyorum, sanki benim için karton değil başka bişey:)

Ve canım Ayça'mın bana hediye ettiği starbucks'ın şu anlık sadece Ankara'da uygulamaya soktuğu kartı..

Ankara ile ilgili daha çok şey var yazacağım pek bahsetmedim o zamanki günlerden. Yakında onları da yazacağım. Şimdi ofiste birkaç değişiklik yaptım onları göstermek istiyorum. Kendimi daha çok buraya ait hissetmek için yeni ciciler koydum masama, mantar panoma..Günden güne de kafamdakileri uygulamaya geçirmeyi düşünüyorum. İşte örnekler;

İlki en sevdiğim. Alger'den aldığım renkli keçeli kalemlerimin kutusunu atarken aklıma gelen fikri hemen uyguladım. Tabi üzerine bişeyler yapıştırmadan da edemedim azıcık kokoş olsun diye. Kendime; not kağıtlarımı koymak için duvara asılan bir notluk yaptım..Üzerinde Ayça ile aldığımız ahşap kuşu, Derya'nın bana getirdiği hediyenin kurdelesini, arkadaşımın çerçeve şeklindeki nikah şekerini tabi içine baykuş resmini ben yapıştırdım, ve yine Ayça'nın bana yolladığı keçelerin üzerindeki çiçek süsü bir de yine çok yağmurlu bir günde yaptığım keçeden bulut ve yağmur damlalarını koydum. Ben çok sevdim..


 Bu da minik kasnağım ve çok sevdiğim babetli kumaşımdan bir parça. Bloglarda görüyordum böyle mini mini kasnaklara çiçekli kumaşları gerip asıyorlardı bende babetlerimi koydum..Sevimli oldu..

 Türkiye'den aldığım küçük kovalarıma da ataç, raptiye ve kağıt tutacaklarımı koydum..

 Bu minik resmi de netten bulup kopya ettim ve panoma astım. Zira bu sevimli kızı çok beğeniyorum kafasında küçük kuşu ile..Baktıkça gülümsüyorum. Yakında ona bir isim de bulmam gerekecek sanırım..

 Bu da Tinkerbell. Bizim Defne Ankarada iken oyuncaklarımı çantamın oraya boşaltmıştı bir gün oynarken. Sanırım o sırada içine düşmüş ve kalmış. Buraya geldiğimde buldum çantamda. Ben de geri verene kadar şans getirmesi için masama koydum..Umarım bu şirin kız peri bana şans getirir..

Bunların dışında Cezayir'de şu anlık herşey normal gidiyor. Hala evimize gidemiyoruz. Kampta kalmaya ve sadece tatil günlerinde çıkmaya devam ediyoruz. Hatta buraya bizim için 1+1 ev inşaa etmeye karar verdiler durum düzelene kadar. Cumartesi yapımına başlanıyormuş. Bu durumun Cezayirdeki olaylarla hiç alakası yok. Sadece ortak olduğumuz idarenin müdürünün değişmesi ve bize zorluk çıkartması ile ilgili. Yolda gidip gelme halini sakıncalı buluyor ve çıkmamıza izin vermiyor. Bunun için resmi bir yazı bile yazdı. Yabancılar kampta ikamet edecek çıkmayacak diye. Biz de onun yakın bir zamanda yumuşamasını umuyoruz. İnşallah bu yapılan evlerde sadece bir müddet kalmamız gerekir zira ben evimi çok özlüyorum. Biliyorsunuz daha yeni taşınmıştık ve toplamda sanırım sadece 15 gün oturabildik. Ahh ahh taşındık o kadar, yerleştik, tam da rahata erdik derken böyle olduğu için çok üzülüyorum. Yine de her işte bir hayır vardır diyorum. Bir buçuk senedir iş ev arası gidip geliyoruz ve tabi daha evveli de var eski projemizde, o zaman hiçbir sorun olmamıştı şimdi böyle davranmaları çok anlamsız geliyor. Ve başka şantiyelerde falan da böyle bir durum söz konusu değil. İş baştaki kişiden kaynaklı. Yalnız son aldığımız haberlere göre Şubat ayının 12 sinde Alger merkezde bir eylem olacakmış. Değişim ve demokrasi adına yapılacakmış bu yürüyüş.Ulusal koordinasyon, sendikalar, politik partiler ve diğer dernekler yürüyeceklermiş..Gazetelerde yazana göre bu yürüyüşün amacı; Olağanüstü hal uygulamasının kaldırılması, medya da ve siyasi alanda açıklık ve ocak ayında yaşanan ayaklanmalarda tutuklanan gençlerin ve düşünce mahkumlarının serbet bırakılması.Bu yürüyüşün aslında başka vilayetlerde de eş zamanlı olarak yapılması isteniyormuş fakat henüz bu konuda bir gelişme yok..Yeniden gelişmeler olduğunda yazacağım..

Herkese güzel günler diliyorum. Artık yaz gelsin, şu soğuk örtü üzerimizden kalksın ve huzur gelsin dünyaya, yazın o iç gıcıklayıcı, gülümseten huzuru gelsin..