21 Mart 2016 Pazartesi

Tam da gülüverecekken


Her şey yeni hayatımızda tam da yoluna giriyor derken ülkemize, insanlarımıza yapılan hain saldırılarla sarsılıyor ümitsizleşiyoruz. Yazmak içimden gelmiyor bunca şey olup biterken. Şu sıra hep evden çıktıktan sonra geçtiğimiz yollar mutlu ediyor beni, tarlalar, bağlar, bahçeler, sazlıklar ve peşi sıra ilerleyen beyaz bulutlar. Alışıyorum yeni hayatıma ama Türkiye'de olmaya alışamıyorum. Güne gülümseyerek başladığım nice gün oldu ve oluyor da elbette ama içimizde hep bir korku. Telefon ediyor sevenlerimiz çıkmayın aman dikkat edin kalabalık yerlere gitmeyin. Nereye kadar? Bu bir iki gün çıkmayacağız da ya sonra? Hem neden? 

Gurbetten sonra memlekette olmak çok tuhaf. Artık başkasının evindeymişim gibi hissetmesem de tam manasıyla adapte olabildim diyemem. En kolay adapte oluşum pazarlara oldu. Menemen şu sıra favori mekanım. Komşularımla tanışıp sohbet ediyorum. Bana kabaklar, kekikler, leylaklar, kekler getiriyorlar. Seviliyorum sanırım. Ben de onları seviyorum.



Ağaçlarım var artık bahçemde şeftali, armut, erik, badem, portakal, mandalin, limon ve bir de erguvan ağacım. Onların yapraklarını sevip duruyorum. Mutfaktaki ufak saksılara maydanoz ve dereotu ektim, çıktılar bile. Bakıp bakıp seviniyorum. Ufak şeylerle mutlu olmak iyi geliyor. Daha yapılacak işler var ama tadını çıkartmaya çalışıyoruz. Ama kimi zaman öyle oluyor ki günün içinde kayboluyoruz adeta. Zaman bizi alıp çevirip yere vuruyor gibi geliyor. Gün öyle hızla kaçıp gidiyor ki. Neyse ki diyorum bahara varıyoruz!



Cezayir'deyken en çok evimde olmasını istediğim çiçeklerin hayalini kurardım. Şimdi hiç evimden eksik etmiyorum mis kokulu çiçekleri. Bazen kendim alıyorum bazen komşularım bahçelerinden toplayıp getiriyorlar. Bu leylaklar örneğin, ne harika bir hediye. Yanında taze kekik ve taze nane de geldi üstelik. Bir parça kekiği bahçeye ektim, kalan maydanoz ve derotu tohumlarını da yarın ekeceğim. Evdeki çiçekler bir alem, zambak halen açmadı, şakayık tohumlarından patladı bugün, sukulentler kendi halinde, kamkat ise miniş meyveleriyle salonda süzülüyor, toplamaya kıyamıyorum. İşte öyle böyle öğreniyorum burada yaşamayı, alışmayı.

Daha iyi şeyler olsun istiyorum. Daha mutlu olsak hepimiz. Umut etmek yoruyor, keşke umut etmeye gerek kalmasa. Öyle yaşanası olsa ki dünya, tereddütsüz ilerleyebilsek hayatın içinde. Ne anlamsız onca edindiğimiz dert tasa aslında, halen kurabileceğimiz hayallerimizin içimizde var olmasına bile şükreder duruma geldik ve ölmediğimiz her gün iyi ki diyoruz. Ne olacak bunun sonu bilemiyorum. Yine gelirim arada. Aslında çok şey var yazacağım ama dilim varmıyor!